Monday, September 14, 2015

5. Gün, Eski Başkent Kyoto

Kyoto'ya geç saatte ulaştığımız ve sabahtan beri toplamda 600 KM yol yaptığımız için, hemen yorgunluğumuzu atmak üzere bir otel arıyoruz. Kyoto'nun tüm eğlence, alışveriş ve eski kültürünü bulabileceğimiz Gion'a yakın bir yerde bir otel buluyoruz ve ücretine bakmadan otele yerleşiyoruz. Eşyalarımızı odaya çıkarıp, bir duş alarak rahatladıktan sonra Gion gecesini görmek üzere, yorgunluğumuza pek de aldırış etmeden dışarı çıkıyoruz.

Yeri gelmişken, Kyoto, kelime olarak Kyo ve To kelimelerinden oluşuyor. Anlama ise "Baş Kent". Burası, Japonya'nın eski başkenti. Yeni başkent ise To-Kyo. Yani kent-baş... Japonlar çok ilginç insanlar... Şehirlerine isim verirken de eski başkentin ismini yine aynen korumuşlar ve Kyo-to'daki kelimelerin yerlerini değiştirerek To-kyo yapmışlar. Japonların bu yaklaşımlarını biz Türkler kolay kolay anlayamayız.

Japonya'da Kyoto ne ise, Türkiye'de İstanbul da kültürel anlamda o. Ha keza, Tokyo ne ise, Ankara da kültürel anlamda o. Japonya'nın eski kültürüne ait ne varsa, tapınaklardan şehir yaşamına kadar herşeyi Kyoto'da bulmanız mümkün. Tokyo'da göremediğimiz Japon kültürünü ve şehir hayatını Kyoto'da hemen her yerde bulabiliyoruz.

Gion'da biraz dolandıktan sonra, dükkanların da kapanmış olması nedeniyle gece gezintimizi fazla uzatmadan tekrar otelimize dönüyor ve ertesi sabah bu Tapınaklar kentini gezmek üzere uyuyoruz.

Sabah motorsikletimizi de alarak otelden ayrılıyoruz. İlk durağımız döviz bürosu. Japonya'ya ilk geldiğimiz gün Tokyo'da bozdurduğumuz 800 dolar, seyahatimizin 5. gününde bitmek üzere. Fellik fellik döviz bürosu arıyoruz. Google Maps'ta belirtilen noktalara gidiyoruz ama döviz bürosunu bulamıyoruz. Neden fellik fellik döviz bürosu arıyoruz? Çünkü Japonya'da cebinizdeki doların hiçbir ehemmiyeti yok. Hiçbir yerde Yen haricinde para kabul edilmiyor. Kendi paralarına bu kadar çok ehemmiyet veren bir başka millet görmedim. Doları da ancak bankalar veya döviz bürolarından, pasaportunuz ile bozdurabiliyorsunuz. Japonya'daki seyahatimizi zorlaştıran en önemleri etmenlerin başında bu döviz sıkıntısı geliyor. Zira bankalarda döviz bozdurma işlemi hem uzun sürüyor, hem de öyle bir anda dövizinizi bozduramıyorsunuz. Pasaport başına limit 400 dolar. İşlem ise en az 1 saat sürüyor. Hem de doları %20 daha ucuza bozduruyorsunuz. Türkiye'den bozdurarak gitseniz, daha kârlı çıkabilirsiniz. Döviz bürolarını bulmak ise neredeyse imkansız. Şehrin bir ucundan bir ucuna gitmek zorunda kalabilirsiniz ya da bulunduğunuz kentte döviz bürosu hiç olmayabilir. Çok şükür altımızda motorsikletimiz olduğu için, döviz bürosunu araya araya buluyoruz. Ufacık bir pasajın içinde, küçücük bir dükkanın döviz bürosu olduğunu görüyoruz. Ama sora sora Bağdat bulunuyorsa, sora sora döviz bürosu da bulunabiliyor. 400'er dolar, toplamda 800 dolar bozdurarak, seyahatimizin geriye kalanında ihtiyacımız olan Yen'leri cüzdanımıza yerleştiriyoruz.

Daha sonra Gion'un hemen içinde olan tapınağa gidiyoruz. Bu tapınak çok geniş bir yerleşkeye kurulmuş. Bir yapıdan diğerine geçiyorsunuz. Labirent gibi... Bir ara yön içgüdüm çok kuvvetli olmasına rağmen beynim mavi ekran verdi burada gezinirken. Nereden girdiğimiz, nereden çıktığımız belli değil. Koridorlardan geçiyoruz, salonlara giriyor, bir bahçeye çıkıyoruz derken bildiğiniz kaybolduk diyebilirim. Velhasıl, bu güzellikleri ve dinginliği gördükten sonra, beyin mavi ekran verse de çok sorun olmadı.
Tapınak aynı zamanda bir kültür merkezi gibi çalışıyor ve burada dua etmek isteyenler bir salona giriyor, arkadaşlarıyla muhabbet etmek isteyenler başka bir salonda... Kanji (Japon hat sanatı) çalışmak isteyenler için, kağıt üzerindeki silik çizgileri takip ederek Kanji yazabilecekleri yerler de var. Burayı da doya doya gezdikten sonra, eski bir Japon mahallesini görmek üzere yola koyuluyoruz.

Bu mahalle aynı zamanda yine bir tapınağın hemen yanında konuşlandırılmış. Dar sokak aralarından, tek kişinin geçebileceği büyüklükteki geçitlerden geçerek avlulara, küçük bahçelere, dükkanlara ulaşıyoruz. Çok ilginç bir şekilde, dükkanlar arasında bir Pizzacı buluyoruz. Japonya'da pizzaya pek alışık değiliz. Japon yemeklerini de pek afiyetle yiyebildiğimiz söylenemez. Bu nedenle Pizzacıyı görür görmez dalıyoruz. Güzelce birer orta boy vejeteryan pizzamızı Japon'ların acı Wasabi sosuyla afiyetle yiyoruz ve Himeji'ye doğru yola koyulmak üzere motorsikletimizin yanına gidiyoruz ve yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Yaklaşık 150 KM'lik bir yolculuk sonrasında Himeji'ye ulaşıyoruz. Himeji, Himeji Kalesi ile ünlü bir kent. Kendi halinde, orta ölçekli bir kent. Merkezine yakın bir yerde beyaz ve heybetli duruşuyla Himeji Kalesi var. Daha önceki Matsumoto Kalesi'nde olduğu gibi, çevresi çok büyük ve geniş bir hendek ile çevrili kalenin...
Yine her hendekte olduğu gibi, bu hendekte de tonla büyük sazanlar var. Himeji'ye ulaştığımızda saat 5 idi. Bu nedenle kale ziyarete kapalıydı.

Biz de hendek üzerindeki büyük köprüden geçip, kalenin bahçesine açılan büyük kapıdan geçtik ve kalenin geniş bahçesinde gezindik. Biraz uzaktan kaleyi inceledikten ve kalenin bahçesinde bulunan kedileri sevdikten sonra çıkmak zorunda kaldık. Bu arada Japonya'da kedi görmek zor. Türkiye'deki gibi her yer kedilerle dolu değil. Zaten çöp olmayan şehirlerinde, özellikle beslenmedikçe kedilerin hayatta kalması pek mümkün değil. Anladığımız kadarıyla kedilerin Japonya'da yaygın olmamasının sebebi de bu.


Himeji'ye pazar günü geldik. Tam da yılın festival gününe denk gelmişiz. Bu festivalde geleneksel Japon yemeklerinden Japon kültürüne ait modern ve eski gösterilere, konserlere kadar birçok etkinlik vardı. Yaklaşık 2 saat kadar festivali gözlemleme şansımız oldu. "Yetenek sizsiniz" tarzında sahneye çıkanlar, şarkı söylemek için sahneye çıkanlar vardı. Böyle bir festivale denk geldiğimiz için kendimizi şanslı hissettik. Fotoğraflarımızı çektik.

Bugün yolumuz yine çok uzun, 300 kilometre uzaklıktaki Hiroşima'ya gitmemiz gerekiyor. Bu nedenle festival bittikten ve hava karardıktan hemen sonra Hiroşima'ya doğru yolu koyulduk...

No comments:

Post a Comment